``Türkiye`ye 2005 yılında 1.5 milyon doz sperma girmiş. Bunun 750 bin dozu tutsa, bundan 375 bin tane dişi hayvan olacak demektir. Bu 375 binin de yüzde 10`u sağlıklı olsa, 35 bin civarında düve yapar. Yani 2007 yılında bizim en az 35 bin tane sağlıklı, satılacak durumda düvemiz olacak! Bu düveleri biz kime satacağız?``
``Bakın, Yeni Zelanda`dan, Avustralya`dan gelecek olan hayvanlar mera hayvanıdır. O hayvanların verimleri senede (sadece) 5 ton civarındadır ve merada yaşayan hayvanları getirip burada çiftliğin içine sokarsanız, bir sürü adaptasyon sorunu yaşanacak.``
Damızlık düve ithalatının gündeme gelmesi farklı kesimlerde farklı tepkilere neden oldu. Türkiye`de süt hayvancılığı yapan 41 çiftliğin üyesi bulunduğu Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği Başkan Yardımcısı Nejat Deveci ithalatın devlet eliyle yapılmasına karşı olduklarını belirterek, bu yöntemle, milletin parasının başkasına peşkeş çekilmesinden endişe ettiklerini açıkladı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından damızlık düve ithal edilmesi gündemde. Hangi şekilde yapılır ise ithalatın ülke hayvancılığına katkı sağlayacağı konusunda bakanlık Tüsedad`dan görüş aldı mı?
Direkt olarak bizden görüş almadı, ama geçen sene aralarında bizim üyelerimizin de bulunduğu büyük çiftlik sahiplerini toplayıp brifing verdiler ve orada büyük çiftlik sahiplerinin birçoğunun ithalata karşı olduğunu gördüler. Dernek başkanımız Nizam Kağıtçıbaşı da bu konu hakkında derneğimizin görüşünü içeren bir yazıyı temmuz ayı başında Tarım Bakanlığı`na gönderdi.
Büyük sermayenin bu işe girmesiyle özellikle sağlıklı düve ihtiyacı doğmuştur. Aslında ülkemizde gereğinden fazla düve var. Bunlar sağlıklı mı, değil mi, o tartışılabilir. Böyle olunca, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Mehmet Sedat Güngör istenildiği kadar sağlıklı, testleri yapılmış, bruselladan, tüberkülozdan ari düve verilebileceğini söylüyor. Ama ısrarla yurt dışından hayvan getirilmek isteniyor?
İthalata mesafeli duruşunuzun sebebi ne?
İthalat zaten serbest, yani isteyen kendi çiftliğine Avustralya`dan, Yeni Zelanda`dan düve getirebilir. Sıkıntı burada nedir biliyor musunuz? Geçmişte olduğu gibi TİGEM`e 5-10 bin tane düve aldıracaklar, TİGEM bunu finanse edecek, büyük çiftliklere de bu düveler düşük faizli ve uzun vadeli kredi kullandırılarak bir şekilde dağıtılacak.
Biz diyoruz ki, isteyen kendi parasıyla, kendi kaynaklarıyla bu düveleri alsın. Biz ithalata karşı değiliz, devlet eliyle ithalata karşıyız! Yani devlet ithalatçıyı desteklemesin. Geçmiş yıllarda aşağı yukarı 300 bin ithal hayvan geldi. Elin ne kadar çürük çarık hayvanı varsa, hepsi Türkiye`ye taşındı. Onların birçoğu zaten adaptasyon zorluğu çekti, yaşamadı. Birçok hasta, topal, memesi kör hayvan dağıtıldı köylere ve sonuçta hepsi kasaplara gitti bunların. Sonuçta milletin parası buharlaşmış oldu.
100 başın üzerinde hayvanı olan zaten ithalatını yapabiliyorsa, devletin araya girmesine niye ihtiyaç var?
Ama cebinden parayı verecek, ithal edecek; kendi yaparsa. Öbür türlü, parayı devlet verecek, ithal edecek! Avustralya`dan, Yeni Zelanda`dan getirmeyi düşünüyorlar. Oradan kaça alıp iç piyasaya kaça verecekler, onu da bilmiyorum. Belki paranın bir kısmını devlet de karşılamayı düşünebilir?
Ama süt ırkımız hadi neyse de, hep et ırkımızın olmadığı konuşulur... İthalat serbestse, niye yok?
Bir defa, ben süt ırkı getirilmesine karşıyım, et ırkı getirilmesine karşı değilim. Bizim gerçekten et ırkımız yok. Bir Belçika mavisi, simental, montofon getirtilebilir. Biz dernek olarak da et ırkına karşı değiliz. Ama ülkede geçen sene sütler döküldü sokaklara. Süt parasını yüzde 20-25 aşağı çektiler ve iki seneden beri süt sürekli düşüş halinde. Diyorlar ki, arz fazlası var. Sanayici bir taraftan süt çok fazla diyor, öbür taraftan ülkenin düve ihtiyacı var, diyorlar. Düve demek süt demektir! O zaman, gelen düvelerin sütlerini kim içecek, kim işleyecek, şu anda süt arzı fazlası varken? İşlense bile, bu sütü kim tüketecek? Bu şartlar altında hala damızlık düve ısrarını anlamış değilim! İsteyen herkes kendi düvesini ithal etsin, ama devlet buna teşvik vermesin. O zaman göreceğiz, kaç tane düve ithal ediliyor Türkiye`ye, kaç kişi bu işi yapıyor!
Yeni çiftlikler kuruluyor, onların ihtiyacı var?
Merkez Birliği diyor ki, ``Gelin bize, testlerini yapalım, biz karşılayalım.``
Merkez Birliği`nin Türkiye`nin ihtiyaç duyduğu ölçekte damızlık düveyi temin edebilecek durumda olduğuna kani misiniz?
Bakın, Yeni Zelanda`dan, Avustralya`dan gelecek olan hayvanlar mera hayvanıdır. O hayvanların verimleri senede 5 ton civarındadır ve o hayvanlar bizim şartlarımıza zaten uygun değil. Merada yaşayan hayvanları getirip burada çiftliğin içine sokarsanız, ki bizim hayvanlar sadece yerler, içerler, yatarlar, öyle meraya falan çıkma imkanları yok; bir sürü adaptasyon sorunu yaşanacak. Ve süt verimleri çok düşük o hayvanların. Şu anda Damızlık Merkez Birliği`nin düvelerinin süt ortalaması 8 ton civarında.
Şöyle bir durum da var: Türkiye`ye 2005 yılında 1.5 milyon doz sperma girmiş. Bunun 750 bin dozunun tutmadığını düşünün. 750 bin doz tutsa, bundan 375 bin tane dişi hayvan olacak demektir. Bu 375 binin de yüzde 10`u sağlıklı, hastalıklardan ari olsa, 35 bin civarında düve yapar. Yani 2007 yılında bizim en az 35 bin tane sağlıklı, satılacak durumda düvemiz olacak! Bu düveleri biz kime satacağız? Bu işlerin çözümü çok zor bu şartlarda? Amerika`nın tarım politikasını inceleyin. 30 yıllık tarım politikası yapmışlar, 18. yılındalarmış. Bizde bakan değiştikçe politika değişiyor!
Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği`nin düve fiyatlarıyla ithal fiyatlar arasında fark var mı?
Şu anda Damızlık Birliği`nde vasfına göre 3-4 milyar lira arasında değişiyor fiyatlar. Yurtdışında da fiyatlar 1000-3000 avro arasında. Ama devlet orada 500 avro gibi bir destek veriyor. Sonuçta, biz devlet eliyle ithal edilip dağıtılacak düveye karşıyız. Milletin parasının bu düve ithalatıyla başkasına peşkeş çekilmesine de karşıyız! Sütlerin sokaklara dökülmesine de karşıyız! Ve ben devletin kendi kaynaklarını, enerjisini düve ithal etmek yerine düve ihracatında kullanmasını istiyorum.
Çiftlik sütünün payı yüzde 5
Türkiye`de toplam 1,000 kadar 50 baş ve üzeri çiftlik var. Bunların 200-300 ise henüz yapım aşamasında ya da hayvan bekliyor. Çiftliklerde ortalama günde hayvan başına 27 kilo civarında süt alınıyor, laktasyon ortalaması ise yılda 8-9 ton. Tüsedad Başkan Yardımcısı Nejat Deveci`nin tahminine göre, çiftliklerin sağladığı sütün toplam süt üretimi içindeki payı yüzde 5`i geçmez. Yani bakterisi, kuru maddesi ve her türlü özelliğiyle AB standartlarında olan süt miktarı bugün itibarıyla sadece yüzde 5. Türkiye`de yılda aşağı yukarı 11 milyon ton süt üretildiğini belirten Deveci, yapım aşamasındaki çiftlikler de faaliyete geçtiğinde dahi bu oranın ancak yüzde 10-15 seviyelerine çıkabileceğini düşünüyor.
``Yabancı yatırımcı niye gelsin!``
Nejat Deveci`ye SETBİR Başkanı Erdal Bahçıvan`ın Avrupalı yatırımcının bu yıl değilse önümüzdeki yıl Türkiye`de çiftlik yatırımı yapabileceği yönündeki beyanatı hakkındaki düşüncesini de sorduk. Bahçıvan`ın Türkiye`de sütün pahalı olduğu düşüncesine katılmadığını dile getiren Deveci, böyle bir şey söyleyebilmek için Amerika`daki, İngiltere`deki süt fiyatlarına ve Türkiye`deki yem fiyatlarına bakmak gerektiğine işaret ederek sorumuza şöyle yanıt verdi: ``Yemin, sütün fiyatı buyken Avrupalı çiftçi buraya yatırıma gelmez. Burada sürünmeye niyeti olmaz yani! Avrupa`da arpa 160-180 bin lira civarında, biz alıyoruz 350-400 bin liraya kilosunu. Sütü aynı paraya satıyoruz! Niye gelsin ki buraya! Bu kadar hastalık varken?``
Hayvanlar aşı manyağı oldu!
Türkiye`de çiftliklerin ortalama yüzde 60-70 kapasiteyle çalıştığını anlatan Deveci, ``Bu işten ciddi para kazanıyor olsak, herkes tam kapasite çalışmak ister; kimse elindeki düvesini dışarıya satmaz`` diye konuştu. Avrupalı çiftlik sahibinden farklı olarak, Türkiye`de bir de hastalıklarla mücadele etmek zorunda olduklarını hatırlatan Deveci, ``Bizim hayvanlar aşı olmaktan, artık aşı manyağı oldular! Hayvanlara senede on-on beş tane aşı yapıyoruz. Sürekli aşı olmaktan hayvanın verimi de düşüyor`` dedi.
``Bıraksınlar, Pendik bu işi çözer!``
Türkiye`de hayvancılık konusunda hala çözülememiş sorunlardan biri de hastalıklar. Son otuz yılda bir tek hastalığın bile kökünün kazınamadığına dikkat çeken Tüsedad Başkan Yardımcısı Deveci, acil olarak hastalıklardan ari çiftliklerin oluşturulması ve buralarda damızlık düve üretiminin desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. 170 küsur hastalık olduğundan bahsedildiğini hatırlatan Nejat Deveci, ``Her taraftan hayvan giriyor; aşılar yapılıyor, yapılmıyor?`` dedi. Ülkenin her yerinde şap hastalığının çıktığını belirten Deveci, sorunu çözmek için Amerika`yı yeniden keşfetmeye gerek olmadığını hatırlatarak, ``Pendik Araştırma Enstitüsü var devletin. Bunun çözümünü onlar gayet iyi biliyorlar; bıraksalar, Pendik Araştırma Enstitüsü bu işi çözer!`` diye konuştu.